Dünyada özellikle gelişmekte olan ülkeler 2008 yılından bu yana düşük büyüme oranlarından şikayet ediyor. ABD 2008, Avrupa Birliği 2010 yılından itibaren ekonomilerindeki küçülmeyi durdurmak, yeniden büyüme trendine girmek için para arzını artırıyor. Bunda da özellikle ABD başarılı oldu. ABD ekonomisi büyüyor, büyüme ile birlikte istihdam artıyor, işsizlik azalıyor. ABD büyümeyi kolaylaştırmak için Merkez Bankasına (Fed) her ay 85 milyar dolarlık tahvil alıyor. Yani piyasaya para sürüyor. Avrupa Birliği de yavaş yavaş canlanmaya başlayan ekonomisi için talebi artırıcı önlemlere hız veriyor ki, büyüme oranı daha da hızlansın.
Gelişmiş ülkelerde büyüme oranını artırmak ana hedef haline gelmiş iken, Türkiye yılın ikinci çeyreğindeki %4,4’lük büyüme oranını yüksek bularak, büyümenin ana bileşeni olan yurtiçi talebi kısmak amacı ile önlemler almayı planlıyor. Bu önlemler 2014-2016 Orta Vadeli Programı ve 2014 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi taslağında sıralanmakta. Alınacak önlemler ile bankacılık sektörünün yurtiçi talebi artıran finansman politikasında kısıtlamalar getiriliyor. Bunun ile ilgili bir örnek verelim: Otomobil satışlarına yönelik olarak bankaların araç kredi plasmanı azaltmak için, aracın tamamı yerine %75’ine kadar kredilendirme kısıtı koyuluyor. Böylece 40 bin TL lık bir aracı almak isteyen kişi şimdiye kadar bu tutarın tamamını kredi olarak kullanabiliyor iken, 2014 yılından itibaren araç almak isteyen kişi bu tutarın 30 bin TL sını kredi olarak alabilecek. Yani 40 bin TL’ye araç almak isteyen kişinin cebinde 10 bin TL olmak zorunda. Bu kadar bir birikimi olmayan kredi alamayacak, dolayısı ile otomobile de sahip olamayacak. Böylece otomobil üreticisi de otomobili satamayacak. Sonuç da kredi talebi düşecek, otomobil talebi ve üretimi düşecek ve bu durum 2013 yılı Ocak – Kasım döneminde bir önceki yılın aynı dönemine kıyaslan yaklaşık yüzde 13′lük bir azalma yaşayan Ticari Araç segmentini daha da çok vuracak. Bu kurgunun sonrasında Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYH) , dolayısıyla da büyüme oranı azalacak.
Ekonomide otomobil, inşaat gibi sektörlerin ileriye ve geriye doğru bağlantıları yüksektir. Bundan dolayı bu gibi sektörlerdeki küçülme tüm ekonomiyi etkiler. Daha basit bir ifade ile bu sektörler de üretim düştüğünde, ham madde sektöründe, mobilya sektöründe, tekstil sektöründeki talepte düşer, işten çıkarmalar başlar. İşsiz kalanların et, süt, yumurta talebi azalacağı için bu sektörlere yönelik talepte azalır.
İşin zincirleme etkisini bu kararları alanlar bilmiyorlar mı? Elbette biliyorlar. Buna rağmen bu kararları alıyorlar. Peki neden? Yanıt basit. Cari açığın artmasından korkuyorlar. Çünkü Türkiye’de ekonomi büyürken, cari açıkta artıyor. Bu da kurlar ve faiz oranı üzerindeki baskıyı artırıyor. Türkiye’nin bu ikileme düşmesinin nedeni tasarruf oranının düşük olması ve yurtdışı talebin (yani Türkiye’nin ihracatı) istikrarlı olmaması. Örneğin bu yıl Türkiye’nin ilk dokuz ayındaki ihracatı geçen yılın altında kaldı. Türkiye, 2012 yılının ilk dokuz ayında 112 milyar 912 milyon dolarlık ihracat yaparken, bu yıl 112 milyar 493 milyon dolarlık ihracat yaptı. Dolayısıyla Türkiye’nin ilk dokuz aylık büyümesi yurtiçi talep yönlü bir büyüme olacak.
Sonuç olarak 2014 yılı ekonominin reel kesimi açısından zor geçecek. Herkes hazır olmalı.