Peter Durcker
Dünyadaki tüm ticari işletmelerin birinci amacı kar etmek ve büyümektir. Bu amaca hizmet etmeyen her anlayış ve tutum, o işletmenin ticari faaliyetlerinin sekteye uğramasına, hatta ticari hayatın dışında kalmasına neden olur. Yapılan genel ciroya kanmadan reel kâra bakılmalıdır. Genel cironun büyük olması işletme yönetimini aldatabilir. Başarı; genel ciro içindeki reel kârı, işletmeyi büyütecek seviyeye çıkartıp yönetebilmektir. ‘Ameliyat başarılı ama hasta öldü’ veya ‘başarılı bir iflas’ ne ise, genel ciro büyük, net kar oranının küçük olması da aynen öyledir. Bir işletmenin yaptığı hasılatın bir önemi yoktur. Asıl olan tüm masraflar, maaşlar, vergi, ücret, kira, amortismanlar vb. giderler çıktıktan sonra kalan net kârdır. Ticari yönetimlerin bilmesi gerekende budur. Başarı; kabiliyet, azim ve sabırlı çalışmadan doğar. Bir yöneticide bunların bulunması şarttır. Hiçbir iş, onun başında bulunan yöneticinin seviyesinden daha yukarı çıkamaz. Zarardan, yöneticisi yerine çalışanını, işçi ve memurunu sorumlu tutan işletmenin ayakta kalması ve ticari faaliyetlerine devam etmesi mümkün değildir. Hatayı ve zararı çalışanının üstüne yıkmaya çalışan yönetici çözümün değil sorunun bir parçası konumundadır. Yönetmenin temeli plandır. Planı da yönetici uygular. Çalışanına yeteneklerini gösterebilecek çalışma ortamı sağlayan yöneticilerin, planları başarılı olur. Çalışanların kendi yetenek ve başarılarına göre yükselebileceği inancı pekiştirilirse, çalışanlar tüm dikkatini işine verir. Bu işleyişte yeni fikirler ve başarılar ortaya çıkar. Birçok Amerika ve Avrupa şirketlerinin başarılarında bu sistemi uygulamanın büyük katkısı olmuştur. Her işletmenin bir sistemi olmalıdır. Her gün başka bir sistemle işletmeleri idare etmek mümkün değildir. Planlı, programlı ve sistemli olamayan işletmelerin başarıları kalıcı olmaz. Günü kazanma yerine, günü kurtarma çabası içinde olanlar; sistemli, yenilikçi, teçhiz ve donanıma sahip diğer rakip işletmeler karşısında, uzun vadede ayakta kalamaz ve onlara yem olurlar. İşletmelerde bu faaliyetlerin sağlıklı olabilmesi için yukarıda sıraladığımız ticari ve idari yöntemler mutlaka uygulanmalıdır. Birçok işletmenin içine düştüğü en büyük handikap, yönetim handikabıdır. Yetki ile idareyi birbirine karıştırmamak gerekir. Yetki başka bir şey, idare edebilmek başka bir şeydir. Kurumsal olmayan işletmelerde bu yanlışa sıkça düşülmektedir. Yetki vermekle işleri yönetmek arasında çok fark vardır. Siz kaleyi kaleci olmayan birine emanet ederseniz, kalecilik yetkisini vermiş olursunuz ama yetkisi var diye de ondan o kaleyi korumasını bekleyemezsiniz. Çünkü nihayetinde o kişi kaleci değildir. Oysaki her mevkide en uygun oynayabilecek oyuncuları takıma alırsanız, doğru kurulmuş ve kazanmak için mücadele eden bir takım yaratmış olursunuz. Yetkili olmak, yeterli olmak demek değildir. Emir vermek bir işi iyi yapmak manasına gelmez. Yönetime sahip olmak bir hak değil görevdir. Fransa’da uygulanan sistem, yeteneğine göre kişiyi ön olana çıkaran sistemdir. İnsanlardan kuklalar yaratma gayesi taşıyan idari bir sistem, işletmeler için kabul edilebilecek doğru bir sistem değildir. Her sistem uygulandığı işin özelliklerine uygun olmalıdır. Üretim yapan bir fabrikanın çalışma sistemini, bir hizmet sektörüne uygulayamazsınız. Özetlemek gerekirse işletmeler, büyük bir fırtına ve sise tutulmuş gemi gibi, sevk ve idare edilmelidir. Kaptan ve tayfası her zaman dümende olmalıdır. Kaptan için hava raporları ne kadar önem taşıyorsa, şirketi yönetenler için de günlük, haftalık, aylık ve yıllık raporlar da bir o kadar önem taşır. Bu raporlar tehlikeyi önceden görmesini sağlar. Bu doğrultuda belirlediği rota ile gemisini, gideceği limana tayfasıyla beraber başarıyla götürür. Bu çerçevede iyi bir kaptan süratle yol almak için, gerektiğinde fırtınalardan da yararlanır. Tıpkı krizleri fırsata çeviren yöneticiler gibi. Aynı fırtınalar kimini batırır kimini limana götürür.
Başarmanın en etkin yolu, başkalarının durduğu zaman da yürümeye devam etmektir.