Ayla o gün işe geldiğinde satış yapmak için inanılmaz
bir istek duyuyordu. İçi kıpır kıpırdı.İşe biran
önce başlamak istiyordu. Hiç bu kadar yaratıcı olmamıştı.
Sanki enerji patlaması yaşıyordu. Bu değişime
de bir anlam veremiyordu. Gerçi yaşamının
belli dönemlerinde böyle olmuştu ama vücut ritmi
normal seyrindeyken ne oluyordu da bir anda böyle
değişiveriyordu?
Aslında hepimiz bazı zamanlar da, böyle hissetmiyor
muyuz? Ya da tam tersi… İşimizi yaparken iş
haricinde birçok şeyle ilgilenip işimizi bir türlü bitiremediğimiz,
bir neden yokken yorgun hissettiğimiz,
aklımıza yaratıcı hiçbir fikrin gelmediği… yok
mudur böyle zamanlarımız?
Biraz zamanı geri alalım. Ayla, evli ve 3 aylık bir
oğlu var. Ailesi çok uzakta oturuyor ve eşi de onun
gibi çalışıyor. Uzun zamandır oğluna bakacak bir
bakıcı arıyor. Şimdilik komşusu bakıyor, çok küçük
olmasından dolayı da aklı sık sık oğlunda kalıyor.
Aylin’in çalıştığı şirket çalışanına değer veren
bir şirket ve çalışanının işinde verimli olabilmesi için
onları iş haricinde sıkıntıya sokan konuları araştırıyor
ve bir anket düzenliyor. Bu ankette en çok dikkati
çeken “çalışan anneler ve bebekleri” konusu oluyor.
Bu konuda sorunları olan çalışan anneler, sıkıntılarını
giderene kadar ya düşük performans sergiliyor ya
da işten ayrılmak zorunda kalıyor. Böyle durumlarda
şirket nitelikli işgücü kaybı yaşıyor, yıllarca verdiği
eğitimler boşa gidiyor, yeni personelin alımı, yetiştirilmesi;
zaman kaybı ve maliyet getiriyor.
Anket sonucunda, firma yetkilileri şirketin bahçesinde
yer alan eski depoyu 0-3 yaş için bir kreş
haline getiriyor ve çalışanlarına ücretsiz bu hizmeti
sunuyor. Ayla da o gün oğlunu şirketin kreşine bırakmış
ve işinin başına geçmiştir. Onun gibi diğer
çalışan anneler de artık rahat bir şekilde işlerine yoğunlaşabiliyorlar,
hatta şirketlerinin bu kadar duyarlı
olmasından dolayı işlerine daha fazla katkı sağlıyorlar.
Şirket yetkilileri, bu hizmetlerinden sonra,
işgücü devir hızının düştüğünü, verimliliğin arttığını
ve her şeyden önce mutlu çalışanlar yarattıkları için
memnun olduklarını söylüyorlar.
İşte Ayla gibi, bizim gibi, “vücut dinamiğimizin olumlu
değişimine “motivasyon” diyoruz. Bizi etkileyen
faktörler bize güç veriyorsa, bu güçle coşku taşıyor ve kararlar
alıp uyguluyorsak motive olmuş birey haline geliyoruz.
“Motivasyon, insanların onlardan yapmalarını istediğiniz
şeyi, siz istediğiniz için değil, kendileri
istedikleri için yaptıklarını düşünmelerini sağlamaktır.”
Dwight D.
İnsanlar gösterdikleri çabanın sonucunda ne olacağını
ve bu sonucun onlar için tatmin edici olduğuna
inandığı takdirde daha yüksek derecede güdülenmektedirler.
Motivasyon kaynaklarını tespit
ederken, çalışanları neler demotive ediyor diye
bakmak daha doğru olacaktır. Genel olarak bakıldığında
çalışanları demotive eden faktörlerin bazıları
şunlardır;
• Bireysel amaçlar ile örgütsel amaçların uyumlaştırılamaması
• Bireye verilen yetki ile sorumluluğu arasındaki
dengesizlik
• Aldıkları eğitimlerle orantılı olarak yükselme olanağı
bulamamaları
• Örgütsel iletişimin zayıf olması ya da olmaması
• İşlerin monotonluğu ve zamanla işlerin çalışan için
basit kalması
• Çalışma koşullarının iyi olmaması
• Çalışanın özel yaşamına saygı gösterilmemesi
Tespit edilen konular üzerinde analiz yapılarak öncelikler
belirlenir. Çalışanlar üzerindeki etkileri araştırılır.
Örgüt kültürüne uygun, maliyet ile fayda arasında
bir denge oluşturularak, çalışanlar arasında
eşitsizliğe yol açmadan motivasyon yöntemleri belirlenir.
Çalışanların ihtiyaçlarının karşılanması, çalışan
üzerinde baskı yaratan faktöre müdahale edilmesi
ya da yeni bir bakış açısıyla hedef gösterilmesi
en güçlü motivasyon aracıdır.
“Hiç düşündünüz mü, sizi ne motive eder? Cevabını
bulmak için; her sabah yeni bir güne uyandığınızda
ne kadar şanslı olduğunuzu düşünün”