Son zamanlarda daha sık duyduğumuz bir konu “marka”, “markalaşma”, “marka yönetimi”… Böylesine derin ve uzmanlık gerektiren bir konuyu haddim olmayarak ele aldım. Amacım sadece, bu konuya dair zihinlerde bir soru işareti bırakmak…. Keyifle okunması ve amacıma ulaşabilmem dileğiyle…
Amerikan Pazarlama Birliği’nin tanımına göre marka; bir satıcının veya satıcılar grubunun ürünlerini tanımlamaya ve rakiplerinden ayırmaya yarıyan isim, sembol, terim, işaret, desen veya bunların birleşimidir. Bir diğer açıdan ise tüketicinin ürünü, özellikleri, yararları kalitesiyle algılama biçimidir.
Günümüzde sıkça kullandığımız “marka” ilk M.Ö. 5000 yıllarında kullanılmaya başlanmış. Taş devrine ait topraktan imal edilmiş eşyaların üzerlerinde markalar yapılmış. Buna göre insanlık tarhinde her zaman yaptığı ürünü sahiplenme ve bunu etiketleme eğiliminin var olduğunu söyleyebiliriz. Dünyanın en eski markası Japonya’da budist tapınakları konusunda uzmanlaşmış inşaat firması olan “Kongo Gumi”… 578’de kurulan şirket 40. nesle kadar Kongo ailesine aitti. 2006 yılında ekonomik sıkıntıya giren şirket başka bir Japon inşaat firması tarafından satın alındı. Şirket kuruluşundan 1428 yıl sonra Kongo ailesinden satın alınmış olsa dahi, “Kongo Gumi” markasıyla halen faaliyet gösteriyor. Türkiye’deki en eski marka ise “Hacı Bekir Lokumları” 1777’den beri faaliyette olan şirketin yönetimi 6. nesil ile devam ediyor. Kuşkusuz ki sürdürülebilir marka yaratmak bir marka yaratmaktan çok daha zor. Kongo Gumi ve Hacı Bekir Lokumları farklı coğrafyalarda, farklı sektörlerde faaliyet gösteren markalar olsada aynı vizyona aynı istikrar ve marka anlayışına sahipler. Öyle olmasaydı biri dünyanın, diğeri ise Türkiye’nin en eski markası olamazdı diye düşünüyorum. Bu iki firma arasındaki benzer temel özelliklerinden birisi uzmanlık. Bugün bir marka yaratmak istiyorsanız ilk önce faaliyet alanınızın sınırlarını çizmeniz ve o sınırlar içersinde uzmanlaşmanız gerekiyor. Kongo Gumi budist tapınakları konusunda uzmanlaşmış bir şirket, Hacı Bekir Lokumları ise şekercilikte… Oysa ki inşaat sektöründe tapınak inşa etmekten daha fazla maddi güç kazandıracak alan var. Havaalanları, büyük kompleksler, milyar dolarlık konut projeleri… Kongo ailesi şirketleri sayesinde dünyanın en zengin ailesi olmayı hedefleyebilirdi fakat bu dünyanın en eski markası olmaktan daha prestijli ve gurur verici değildir. Hacı Bekir Lokumları’nda da durum aynı. Geleneği bozmadan ama günün değişen şartlarına adaptasyonunu sağlayarak hala faaliyet gösterip ürünlerini kendi markasıyla dünyanın dört bir yanına ihraç ediyor.
Tabii ki her ticari işletmenin aynı vizyonda aynı marka anlayışında ilerlemesi gerekmiyor. Ancak verilere göre Türkiye’de yaklaşık 700 bin limited, 95 bin anonim şirket var. Kaç tanesi katma değeri yüksek ürün üretiyor ya da rakiplerinden farklılaşan bir marka yaratabiliyor. Ülke olarak özellikle tekstil, gıda, turizm gibi sektörlerde gelişmiş tecrübelerimiz var. Yazık ki yüzlerce çalışanı olan gece-gündüz üretim yapan şirketlerin emekleri maddi çıkarlar doğrultusunda başka markaların etiketlerini taşıyor. Bugün kullandığımız her türlü ürünün en az bir parçası Çin’de üretiliyor oysa ki biz Çin’de üretilmiş olmasını değil, üstündeki markayı satın alıyoruz.
Diğer sayıda konuyu irdelemeye devam edeceğiz.