Bugün, her zamankinden biraz daha çevreci geçinen kimliğimi yanıma aldım ve size “karbon ayak izi”nden biraz bahsetmek istiyorum.
Genelde karşınızdaki kişi, bu sözü daha önce hiç duymamış olsa bile, bilmiyor gözükmemek için “hmm, evet tabii ki çok önemli” diyerek eşlik ettiği ve geçiştirdiği bu ifade. Tabi ki bilmemek ayıp değil, her gün karşımıza çıkmadığı için o kadar normal ki.. Ben de “sahi ya, nedir kardeşim bu karbon ayak izi?” diyerek biraz araştırdım:
Dünyamızda yaşayan her insanın, temel ihtiyaçları doğrultusunda satın aldığı ve tükettiği ürünlerin yanında, bir yerden bir yere ulaşım, ısınma, enerji tüketimi gibi günlük veya günlük olmayan tüm faaliyetlerinin sonucunda atmosfere salınan karbondioksit(CO2: evet evet, lise yılları ve kimya dersleri) gazı miktarı diyebiliriz.
Daha basit bir örnekle; market alışverişinde kullandığımız poşetler, giydiğimiz ayakkabının üretildiği hammadde, üzerimize sıktığımız parfüm ve deodorantlar ve bunun gibi farkında bile olamadığımız daha birçok ayrıntı, atmosfere bıraktığımız karbon ayak izi miktarımızı belirliyor. Başka bir deyişle, dünyamızı ne kadar yıprattığımızı belirliyor, çünkü tüm bu faaliyetlerle atmosferimize salınan karbondiyoksit gazı, doğrudan yaşadığımız dünyaya ve doğal çevremize telafisi mümkün olmayan zararlar veriyor.
Düşündük, taşındık ve ayak izimizin epey derin olduğuna karar verdik. Peki izimizi nasıl hafifletiriz?
Yenilenebilir, temiz enerjiyi daha çok kullanırsak, güneş enerjisini kullanmayı öğrenirsek, elektrikle çalışan ürünleri, fosil yakıtlarla çalışan muadillerine tercih edersek, yürüyerek gidilebilecek mesafelerde araba kullanmazsak, ulaşımda daha çok toplu taşıma araçlarını veya bisikletleri tercih edersek(İstanbul’da ölmeden veya ölüm tehlikesi atlatmadan bisikletle işe gidene madalya verdikleri doğrudur), her 2 senede bir teknoloji firmalarının pazarlama oyunlarına aldanarak, aslında o an gayet de güzel çalışmakta olan akıllı telefonlarımızı değiştirmezsek.. İşte o zaman karbon ayak izimizi azaltabilir, doğal çevremizin biraz olsun daha az yıpranmasını ve daha uzun ömürlü olmasını sağlayabiliriz.
Bir de olayın başka bir boyutu var. Mesela imkanınız vardır; kendi özel jetinizi satın alıp her hafta sonu dünyanın başka bir yerine gidiyor olabilirsiniz, bisiklet kullanmak yerine, 5.0 litre veya üzerinde motor hacmine sahip arazi aracınızla şehir içindeki süslü bulvarlarda gezinebilirsiniz, tüketim çılgınlığına kapılıp her hafta, hatta her gün yeni çıkan teknolojik ürünlerden de satın alabilirsiniz. Benim bu işten anladığım, işte o zaman şöyle bayağı sağlam bir iz bırakmış oluyorsunuz dünya üzerinde..
Aslında bu konuda buraya sığdıramayacağımız ama söylenecek o kadar çok şey var ki.. Yine de bugünlük bu kadar çevrecilik yeter. Ben en iyisi gidip biraz daha çalışayım.
Aman, fazla iz bırakmadan…